Attack
Sorunu sor hemen cevaplansın.
attack teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- hücum etmek
- saldırmak
Örnek Cümle:
Neden herhangi biri Tatoeba'ya saldırmak isteyebilir?
-Why would anyone want to attack Tatoeba?
Örnek Cümle:
Niyetimiz ona saldırmak değildi.
-We didn't intend to attack him.
- saldırı
Örnek Cümle:
Düşman bütün gün saldırısına devam etti.
-The enemy kept up their attack all day.
Örnek Cümle:
Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.
-The secret service guards him against attack.
- atak {i}
Örnek Cümle:
Çocukken kızım sık sık astım atakları yaşadı.
-As a child, my daughter had frequent asthma attacks.
Örnek Cümle:
Tom panik atakları geçirdi.
-Tom had panic attacks.
- hücum
Örnek Cümle:
Alman kuvvetleri, Amiens, Fransa yakınlarında İngiliz askerlere hücum etti.
-German forces attacked British soldiers near Amiens, France.
- tecâvüz etmek {f}
- hamle {i}
- saldırıda bulunmak
- tasallut
- saldırıya geçmek
- atağa kalkmak
- baskın yapmak
- atılmak
- üstüne varmak
- başlama (Bilgisayar)
- saldırı yapmak
- girişim
- basmak
- saldır {f}
Örnek Cümle:
Biz düşmanın nereden saldıracağını önceden tahmin ettik.
-We anticipated where the enemy would attack.
Örnek Cümle:
Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
-At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
- yazı ya da sözlerle saldırmak
- aleyhinde konuşmak/yazmak
- nöbet
- birşeye büyük bir heves ve ilgiyle girişmek
- zarar vermek
- aleyhte yazı ya da sözler
- kriz
Örnek Cümle:
Tom bir kalp krizi geçirdi.
-Tom had a heart attack.
Örnek Cümle:
Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
-Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- bozmak
- başlangıç
- yumulmak
- hamle yapmak {f}
- tutulma {i}
- aleyhinde söylemek
- tutmak
- girişme {i}
- TAARRUZ: Bir hareket yapmak üzere tayyarelerin bir hedefe yaklaşması (Askeri)
- dil uzatmak {f}
- çatma {i}
- çatmak {f}
- taarruz etmek {f}
- yakalanma tutulma
- uğraşmak {f}
- kemirme (kimya) (Nükleer Bilimler)
- isabet etmek
- tutulmak {f}
- laf atmak
- yakalanma {i}
- dil uzatma {i}
- girişmek {f}
- eleştirmek {f}
- bir
Örnek Cümle:
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
-They began with a strong attack against the enemy.
Örnek Cümle:
Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
-In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- koyulmak {f}
- v.saldır: n.kriz (Biyoloji)
- işe koyulma
- yakalanmak {f}
- koyulma {i}
- birbirinin aleyhinde söyleme
- hücum etmek, saldırmak; vurmak, tecavüz etmek {f}
- aşındırmak {f}
- saldırı düzenlemek
- atağa geçmek
- taarruza
- saldırıyı
- atılış
- heart attack
- kâlp krizi
Tom bir kalp krizi geçirdi.
-Tom has had a heart attack.
Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
-Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- heart attack
- kalp krizi
Tom bir kalp krizi geçirdi.
-Tom had a heart attack.
Babam dün bir kalp krizi geçirdi fakat yakınlarda bir kliniğe sahip olduğu için şanslıydı.
-My father had a heart attack yesterday, but he was lucky to have a clinic close at hand.
- attack echelon
- (Askeri) taarruz kademesi
- attack group
- (Askeri) taarruz grubu
- attack on
- saldırı
- attack order
- (Askeri) taarruz emri
- attack pattern
- (Askeri) taarruz paterni
- attack rate
- (Tıp) atak hızı
- attack size
- (Askeri) taarruz büyüklüğü
- attack speed
- (Askeri) taarruz hızı
- attack time
- (Bilgisayar) saldırı zamanı
- attack wave
- (Askeri) taarruz dalgası
- attack aircraft
- saldırı uçağı
- attack rate
- yayılma hızı
- attack submarine
- saldırı denizaltısı
- attack as false or wrong
- olarak saldırı sahte veya yanlış
- attack of nerves
- sınır krizi
- attack side
- saldırı tarafı, saldırı yönü
- attack with a cleaver
- satırlı saldırı
- attack, fall on, assault
- saldırı, sonbahar, saldırı
- attack, storm, fall upon; rape
- üzerine saldırı, fırtına, sonbahar; tecavüz
- attack; occurrence
- saldırı; olay
- attack aircraft carrier
- (Askeri) HÜCUM UÇAK GEMİSİ: Uçakları desteklemek ve hareketlerini idare etmek; su üstü ve kıyıdaki hedeflere karşı taarruza katılmak, sürekli harekatta, diğer kuvvetlerin desteğinde harekata girişmek amacıyla imal edilmiş bir harp gemisi CV veya CVN olarak bilinmektedir. CVN nükleer güçlüdür
- attack altitude
- (Askeri) TAARRUZ İRTİFAI: Bir hava önlemenin taarruz safhası esnasında önleyicinin manevrada bulunacağı irtifa
- attack altitude
- (Askeri) taarruz irtifaı
- attack and launch early reporting to theater
- (Askeri) harekat alanına fırlatma ve taarruz erken uyarısı
- attack and recon
- (Askeri) saldırı ve keşif uçağı
- attack area
- (Spor) hücum alanı
- attack assessment
- (Askeri) TAARRUZ DEĞERLENDİRMESİ: Zamanında karar vermek için bilgi temin etmek amacıyla bir taarruzun olası veya mevcut yapı ve hedeflerini belirlemek üzere yapılan bir bilgi değerlendirmesidir
- attack by fire
- (Askeri) ateşle taarruz
- attack cargo ship
- (Askeri) hücum yük gemisi
- attack cargo ship
- (Askeri) HÜCUM YÜK GEMİSİ: Bir çıkarma hücumunda, muharebe yüklemesi usulüne göre hazırlanmış yükü taşımak amacıyla imal veya bu maksada göre tadil edilmiş harp gemisi. Bu gemilerin çıkarma araçlarını taşıma kabiliyeti, hızı, silahları, kaporta ve bum boyutları benzeri yük gemilerindekilere kıyasla daha yüksektir. LKA olarak bilinmektedir
- attack carrier striking forces
- (Askeri) UÇAK GEMİSİ VURUCU KUVVETLERİ: Başlıca taarruz silahı uçak gemilerinde üslenmiş hava araçları olan deniz kuvvetleri. Uçak gemisi dışındaki gemiler, birinci derecede, denizaltılara ve hava taarruzlarına, ikinci derecede, su üstü taarruzlarına karşı destek ve perdeleme vazifesi görürler
- attack condition alpha
- (Askeri) TAARRUZ ALFA DURUMU: Taarruz uyarısının yetersiz olduğu ve bir karar makamının komuta mevkiinin veya karargahının önemli işlevlerinin yerine getirilmesinden önce tesirsiz hale geldiği durumları göz önüne almaktadır
- attack condition bravo
- (Askeri) TAARRUZ BRAVO DURUMU: Yedek komutanlık tesislerine dair önemli işlevleri ifa etmek üzere gerekli olan personeli yeniden tahsis edecek olması yakın bir taarruza ilişkin yeterli uyarıyı göz önüne almaktadır
- attack echelon
- (Askeri) TAARRUZ KADEMESİ: Bak. "echelon" ve "echelon of attack"
- attack force
- (Askeri) ÇIKARMA TAARRUZ KUVVETİ: Bir amfibi özel görev kuvvetinde Deniz kuvvetlerinin ast bir özel görev teşkili. Çıkarma kuvvetlerini taşımak, korumak, ateş desteği ve ilk lojistik desteği temin etmek maksadıyla kullanılan hücum çıkarma gemilerinden ve deniz destek birliklerinden ibarettir
- attack formation
- (Askeri) Taarruz düzeni
- attack formation
- (Askeri) TAARRUZ DÜZENİ: Bir taarruz kuvvetinin taarruz maksadıyla aldığı düzen
- attack group
- (Askeri) TAARRUZ GRUBU: Bir amfibi özel görev kuvvetinin Deniz Kuvvetleri ast görev teşkili. Bir çıkarma grubunu taşımak, korumak, karaya çıkarmak ve başlangıçta desteklemek amacıyla planlanmış hücum çıkarma gemilerinden ve deniz destek birliklerinden ibarettir
- attack heading
- (Askeri) taarruz istikameti
- attack heading
- (Askeri) TAARRUZ İSTİKAMETİ: 1. İstenen önleme açısını elde etmek için taarruz aşamasında girilen önleme istikameti. 2. Bir hava darbesinin ateş aşamasında uçağın girmesi gereken belirlenmiş manyetik pusula istikameti
- attack helicopter
- (Askeri) TAARRUZ HELİKOPTERİ: Düşman hedeflerini aramak, bunlara taarruz edip imha etmek üzere tasarlanmış helikopter
- attack level
- (Bilgisayar) saldırı düzeyi
- attack of hysterics
- isteri nöbeti
- attack on
- (Fiili Deyim ) 1- hücum etmek, saldırmak 2- üstüne varmak 3-çatmak , eleştirmek , dil uzatmak 4- (işe) başlamak , girişmek , 5- bozmak , çürütmek
- attack order
- (Askeri) TAARRUZ EMRİ: Bir düşmana taarruz için gerekli talimat ve emirleri ihtiva eden harekat emri
- attack origin
- (Askeri) TAARRUZ BAŞLANGIÇ NOKTASI: Bir taarruzun başlatıldığı yer veya kaynak
- attack origin
- (Askeri) taarruz başlangıç noktası
- attack pattern
- (Askeri) TAARRUZ PATERNİ/ŞEKLİ: Yapılan taarruzlarda uygulanan patern. Ayrıca bakınız: "attack assessment; target pattern"
- attack phase
- (Askeri) dövüş safhası
- attack position
- (Askeri) TAARRUZ MEVZİİ: Bir taarruz kademesinin taarruz çıkış hattını geçmeden önce işgal ettiği son mevzii. Ayrıca bakınız: "forming up place"
- attack position
- (Askeri) Taarruz mevzii
- attack size
- (Askeri) TAARRUZ BÜYÜKLÜĞÜ: Bir taarruzda kullanılan silahların sayısı. Ayrıca bakınız: "attack assessment"
- attack speed
- (Askeri) TAARRUZ HIZI: Bir hava önlemesinin taarruz aşamasında önleyici uçağın manevra yapacağı hız
- attack suddenly
- basmak
- attack systems
- (Spor) hücum sistemleri
- attack timing
- (Askeri) taarruz zamanlaması
- attack timing
- (Askeri) TAARRUZ ZAMANLAMASI: Patlama ve paralanmaların olduğu veya silahların amaçlanan hedeflere ulaştığı tahmini veya gerçek zaman
- attack transport
- (Askeri) taarruz nakliye gemisi
- attack transport
- (Askeri) TAARRUZ NAKLİYE GEMİSİ: Bir tabur çıkarma timinin teçhizatı ve ikmal maddeleriyle birlikte muharebe yüklemesi için tasarlanmış ve bunları düşman kıyılarına çıkarmak için çıkarma araçlarını içine alan imkan ve kaynakları olan bir gemi. LPA olarak bilinir
- attack wave
- (Askeri) TAARRUZ DALGASI: Bir muharebe birliğinin, düşmana karşı fiilen taarruz eden kısımlarının meydana getirdiği dalgalardan her biri
- attempt, outrage, attack, assault
- girişimi, öfke, saldırı, taciz
- Stokes Adams attack
- (Geometri) Kalpteki ritim bozukluğuna bağlı olarak oluşan ani bilinç kaybı
- axis of attack
- (Askeri) taarruz mihveri
- bombing attack
- bombalı saldırı
- counter attack
- (Politika, Siyaset) karşı atak
- counter attack
- (Askeri) karşı taarruz
- deliberate attack
- (Askeri) planlı taarruz
- echelon of attack
- (Askeri) taarruz kademesi
- flank attack
- (Askeri) yan taarruzu
- flank attack
- (Askeri) yan saldırısı
- flood attack
- (Askeri) sel saldırısı
- follow forces attack
- (Askeri) artçı kuvvetler taarruzu
- go on attack
- atağa kalkmak
- mass attack
- (Avcılık) grup halinde saldırı
- mount an attack
- (Askeri) taarruzu tertip etmek
- proceed to attack
- atağa geçmek
- suffer a heart attack
- kalp krizi geçirmek
- terrorist attack
- terörist eylem
- terrorist attack
- terör saldırısı
- terrorist attack
- terörist saldırı
- transient ischemic attack
- (Tıp,Pisikoloji, Ruhbilim) geçici iskemik atak
- virus attack
- (Bilgisayar,Teknik) virüs saldırısı
- anginal attack
- angina atağı
- angle of attack
- saldırı açısı
- armed attack
- silahlı saldırı
- asthma attack
- astım krizi
- attacked
- {f} saldır
O, yumruklarıyla ona saldırdı.
-She attacked him with her fists.
O, bir beyzbol sopası ile ona saldırdı.
-She attacked him with a baseball bat.
- attacker
- saldıran kişi
- attacker
- saldırgan
Yaraların vücuttaki konumundan, polis saldırganın solak olduğunu tespit etti.
-From the position of the wounds on the body, the police could tell that the attacker was left-handed.
Saldırganlar John Brown tarafından yönlendirilmiştir.
-The attackers were led by John Brown.
- attacking
- {i} saldırış
- attacking
- {f} saldır
Bir düşman onlara saldırıyor.
-An enemy is attacking them.
Neden bize saldırıyorlar?
-Why are they attacking us?
- cataplectic attack
- kataplektik nöbet
- die of heart attack
- kalpten ölmek
- diving attack
- pike hücum
- epileptic attack
- epilepsi nöbeti
- flank attack
- kanat taarruzu
- flank attack
- kuşatıcı taarruz
- frontal attack
- cepheden taarruz
- ground attack
- kara saldırısı
- missile attack
- roket saldırısı
- munition attack
- saldırı
- panic attack
- panik saldırısı
- vagal attack
- vagal atak
- vasovagal attack
- vagal atak
- warning of attack
- taaruz alarmı
- air attack
- hava saldırısı
- ambush, surprise attack
- pusu, sürpriz atak
- anxiety attack
- Panik atak
- artillery attack
- topçu saldırısı
- attacker
- (Spor) Forvet oyuncu
- attackers
- saldırganlar
- attacking
- saldırma
Libya'ya saldırmak ciddi bir hataydı.
-Attacking Libya was a serious mistake.
Fadıl, Leyla'ya saldırmaya başladı.
-Fadil started attacking Layla.
- attacks
- sald
- brain attack
- (Tıp, İlaç) Beyin sarsıntısı
- cardiac attack
- Kâlp krizi
- combo attack
- birleşik saldırı
- combo attack
- yakın saldırı
- cyber attack
- (Bilgisayar) Bilgisayar saldırısı
- denial-of-service attack
- (Bilgisayar) hizmeti engelleme saldırısı.Bir network yada servera yapılan saldırı niteliğindeki yoğun erişim isteklerinden ötürü, o network yada serverın gerçek isteklere cevap veremez duruma getirilmesi
- deposit attack
- birikinti korozyonu, birikinti yenimi
- fierce attack
- şiddetli saldırı
- frontal attack
- cepheden saldırı
- had a heart attack
- Kalp krizi geçirmiş
- mount an attack against
- -e karşı saldırıya geçmek
- plan of attack
- saldırı planı
- sex attack
- cinsel saldırı
- suicide attack
- İntihar saldırısı
Tom intihar saldırısında öldü.
-Tom was killed in suicide attack.
- to be under attack
- saldırı altında olmak
- transient ischemic attack
- (Tıp, İlaç) (Tıp). geçici kansızlık atağı; beyin atardamarlarının geçici olarak tıkanması ve şekel bırakmadan yeniden açılması. Kalıcı tıkanma ise felç, zihinsel bozukluklar gibi sekeller bırakır
- under attack
- saldırı altında
Kalen saldırı altında.
-Your castle is under attack.
Doğa bütün cephelerde saldırı altında.
-Nature is under attack on all fronts.
- weapons used for attack purposes
- silah saldırı amaçlı kullanılan
- zero-day attack
- sıfır-gün saldırısı
- attacker
- (isim) saldırgan
- attacker
- hücumcu/saldırgan
- attacking
- (Askeri) TAARRUZA GEÇİYORUM !": Hava önlemesinde "Belirtilen silahla taarruza geçiyorum! anlamına gelen bir terim. (Büyüklük de belirtilebilir)
- attacking
- (isim) saldırma
- be under attack
- eleştirilmek
- beat off the attack
- saldırıyı tamamen püskürtmek
- cbr attack
- (Askeri) (NBC) NBC taarruzu
- chemical attack
- (Askeri) KİMYA TAARRUZU: Kimya harp maddelerinin zayiat verdirilmek amacı ile düşmana karşı kullanılması
- direction of attack
- (Askeri) TAARRUZ İSTİKAMETİ: Asıl taarruz veya birlik ağırlık merkezinin takip edeceği belirli istikamet. Birliklerin bu istikamete bağlı kalması ve rastlayacağı düşman mukavemetinin yanından dolaşması istenir. Taarruz istikameti, esas itibarıyla, karşı taarruzda veya tali taarruzların asıl taarruza azami katkıyı yapmalarının temini maksadı ile kullanılır
- frontal attack
- (Askeri) Cephe taaruzu
- harassing attack
- (Askeri) TACİZ EDİCİ GAZ TAARRUZU: Kıtaları gaz maskesi takmaya ve koruyucu tedbirler almaya zorlamak için harp gazı buharının, belirli bir bölgeye devamlı olarak teksif edilmesi suretiyle yapılan uzun süreli taarruz
- integrated tactical warning and attack assessment
- (Askeri) birleştirilmiş taktik ikaz ve taarruz değerlendirmesi
- landing attack
- (Askeri) ÇIKARTMA/HAVA İNDİRME TAARRUZU: Gemilerden, uçaklardan, teknelerden veya amfibi araçlardan inen birlikler tarafından düşman savunmasına karşı yapılan taarruz. Bak. "assault"
- main attack
- (Askeri) Asli taaruz
- master air attack plan
- (Askeri) ana hava taarruz planı
- spoiling attack
- (Askeri) İmha taarruzu
- sudden attack
- baskın
- supporting attack
- (Askeri) DESTEKLEYİCİ TAARRUZ: Ana taarruzla birlikte yürütülen ve aşağıdakilerden birini veya daha fazlasını başarmak amacıyla tasarlanmış bir taarruzi harekat. a. Düşmanı aldatmak. b. Ana taarruza müdahale edebilecek düşman kuvvetlerini imha etmek veya yerinde tutmak. c. İşgali, ana taarruzu geciktirebilecek olan araziyi kontrol altında tutmak. d. Düşmanı ihtiyatlarını zamansız olarak veya gereksiz bir alanda kullanmaya zorlamak
- total dosage attack
- (Askeri) TOPLAM DOZAJ TAARRUZU: Uzatılmış bir zaman süresinde gerekli dozajı biriktirmek, geliştirmek için kullanılan bir kimyasal taarruz/atış görevi. Normal olarak, mevcut korunma önlemlerine sahip olmayan kıtalara, askerlere karşı kullanılır. Ayrıca bak "surprise dosage attack"
- zone of attack
- (Askeri) Taarruz bölgesi
İlgili Terimler
attack teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
- Collectively, the bowlers of a cricket side
- A time in which one attacks. The offence of a battle
- The sudden onset of a disease
- Any contact with the ball other than a serve or block which sends the ball across the plane of the net
- To bat aggressively, so as to score runs quickly
- To aim balls at the batsman’s wicket
- To set a field, or bowl in a manner designed to get wickets
- The amount of time it takes for the volume of an audio signal to go from zero to maximum level (e.g. an audio waveform representing a snare drum hit would feature a very fast attack, whereas that of a wave washing to shore would feature a slow attack)
- To apply violent force to someone or something
- To aggressively challenge a person, idea, etc., with words (particularly in newspaper headlines, because it typesets into less space than "criticize" or similar)
- The three attackmen on the field or all the attackmen of a team
- An attempt to cause damage or injury to, or to somehow detract from the worth or credibility of, a person, position, idea, object, or thing, by physical, verbal, emotional, or other assault
- to assault, fall upon, or to, invade {v}
- an assault, onset, charge, brunt {n}
- take the initiative and go on the offensive; "The Serbs attacked the village at night"; "The visiting team started to attack"
- An action conducted by an adversary, the attacker, on a potential victim (From the glossary of State of the Practice of Intrusion Detection Technologies )
- to move with a threat e g so that an opponent's piece may be taken; more generally, to move pieces towards e g the king's side in the hope of mate Also used to describe some opening systems initiated by White, e g King's Indian Attack
- If you attack a job or a problem, you start to deal with it in an energetic way. Any attempt to attack the budget problem is going to have to in some way deal with those issues
- (military) an offensive against an enemy (using weapons); "the attack began at dawn"
- a decisive manner of beginning a musical tone or phrase
- the initial offensive action made by extending the sword arm and continuously threatening the valid target of the opponent
- a sudden occurrence of an uncontrollable condition; "an attack of diarrhea"
- The first part of the sound of a note In a synthesizer envelope, the attack segment is the segment during which the envelope rises from its initial value (usually zero) to the attack level (often the maximum level for the envelope) at a rate determined by the attack time parameter
- To attack a person or place means to try to hurt or damage them using physical violence. He bundled the old lady into her hallway and brutally attacked her While Haig and Foch argued, the Germans attacked Attack is also a noun. a campaign of air attacks on strategic targets Refugees had come under attack from federal troops
- begin to injure; "The cancer cells are attacking his liver"; "Rust is attacking the metal"
- An attack of an illness is a short period in which you suffer badly from it. It had brought on an attack of asthma. see also counter-attack, heart attack
- the initial stage of an envelope Refers to the time from the beginning of the sound to its highest or maximum level
- Either a successful or unsuccessful attempt at breaking part or all of a cryptosystem See also algebraic attack, birthday attack, brute force attack, chosen ciphertext attack, chosen plaintext attack, differential cryptanalysis, known plaintext attack, linear cryptanalysis, middle person attack
- an offensive move in a sport or game; "they won the game with a 10-hit attack in the 9th inning"
- A setting to work upon some task, etc
- intense adverse criticism; "Clinton directed his fire at the Republican Party"; "the government has come under attack"; "don't give me any flak"
- The initial impact of a wine If not strong or flavourful, the wine is considered "feeble" "Feeble" wines are sometimes encountered among those vinified in a year where late rain just before harvest diluted desirable grape content
- When the musical note begins Antonym: Release
- The initial impact of a wine If not strong or flavorful, the wine is considered "feeble" "Feeble" wines are sometimes encountered among those vinified in a year where late rain just before harvest diluted desirable grape content
- a decisive manner of beginning a musical tone or phrase an offensive move in a sport or game; "they won the game with a 10-hit attack in the 9th inning"
- The beginning of a sound; the initial transient of a musical note
- In audio terms, the beginning of a sound What type of attack a sound has is determined by the sound's attack time, or how long it takes for the volume of the sound to go from silence to maximum level It is critical to consider the attack time of sounds when applying processing Compression, gating, and other types of processors can destroy a sound's attack, changing the character and quality of the audio Reverbs can also be affected by attack time; careful use of a 'verb's predelay parameter will allow you to optimize the reverb for different types of attacks
- An attempt to subvert or bypass a system's security, which may or may not be successful Attacks may be active or passive An active attack attempts to alter or destroy data A passive attack attempts to intercept and read data without altering it See also: Brute Force attack Ciphertext-only attack Denial of Service Hijacking Known-plaintext attack NFS and NIS attacks Password attacks Password sniffing
- attack someone physically or emotionally; "The mugger assaulted the woman"; "Nightmares assailed him regularly"
- assault; spasm, seizure; onslaught {i}
- To begin to affect; to begin to act upon, injuriously or destructively; to begin to decompose or waste
- assault, assail; criticize a person or something {f}
- launch an attack or assault on; begin hostilities or start warfare with; "Hitler attacked Poland on September 1, 1939 and started World War II"; "Serbian forces assailed Bosnian towns all week
- the act of attacking; "attacks on women increased last year"; "they made an attempt on his life"
- The beginning of corrosive, decomposing, or destructive action, by a chemical agent
- To make an onset or attack
- To set to work upon, as upon a task or problem, or some object of labor or investigation
- strong criticism; "he published an unexpected attack on my work"
- an initial offensive action made by extending the sword arm and continuously threatening the opponent's target
- If you attack a person, belief, idea, or act, you criticize them strongly. He publicly attacked the people who've been calling for secret ballot nominations A newspaper ran an editorial attacking him for being a showman. Attack is also a noun. The role of the state as a prime mover in planning social change has been under attack The committee yesterday launched a scathing attack on British business for failing to invest
- set to work upon; turn one's energies vigorously to a task; "I attacked the problem as soon as I got out of bed"
- In games such as football, when one team attacks the opponent's goal, they try to score a goal. Now the US is controlling the ba
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.